Habib-i Neccar Cami (Tar.-Mim.-İna.)

Habib Neccar Cami ve külliyesi; yamuk bir avlunun etrafına sıralanmış yapılardan meydana gelmektedir. Avlunun; kıble yönünde cami, doğusunda türbe ve bunlarla bağlantılı hücreler ile taçkapı, kuzeyinde medrese hücreleri ve şadırvan, batıda ise yine dört medrese hücresi yer almaktadır. Avlunun güneyinde dikdörtgen bir alana oturan mihrap önü kubbeli bir plana sahip bulunan cami; iki cephesi ile güneyden ve doğusundan geçen caddelere bakmakta olup kıble cephesi, basık kemerli yedi altlık ve üç üstlük pencere ile hareketlendirilmiştir. Caminin batı ve doğu cepheleri dörder altlık ve ikişer üstlük pencere ile hareketlendirilirken, doğu cephesi sonradan eklenen hazire, türbe ve hücrelerin gerisinde kaldığından altlık pencereleri dışa yansıtılamamıştır. Caminin doğusundaki hazire, güneyde bir, doğuda ise üç penceresi bulunan çevre duvarı ile sınırlandırılmıştır. Hazirenin kuzeyinde yer alan dört hücrenin kesme taş duvarları, hazirenin pencereleri ile uyumlu yedi pencere vasıtasıyla dışa açılmakta olup cepheye bir bütünlük içerisinde hareketlilik katmışlardır. Avlunun doğu taçkapısı dışa doğru taşıntı yapmayan fakat avlu duvarından yüksek tutulmuş olan kütlesi ile kademeli mukarnasların oluşturduğu yastığa basan sivri kemerle dışa açılan bir eyvan görünümündedir. Basık kemerli giriş kapısının iki yanına eyvan derinliğince, cephesi kademeli silmelerle çerçevelenmiş sekiler yerleştirilmiştir. Kapı kemerinin üzerinde iki sıra halinde işlenmiş mukarnasların oluşturduğu kornişnden itibaren başlayan geniş tabanlı tonozun eteğine bir kitabe yerleştirilmiştir. Doğu taçkapısının hemen güneyinde, Hıristiyan din adamı Paulos’un türbesinin basık kemerli kapısı yer almaktadır. Hücrenin giriş kapısı üzerinde taş bir levha üzerine yazılı sekiz satır halindeki kitabe yer almakta olup, bu hücrenin önünde kare kaide üzerinde yükselen minare bulunmaktadır. Minarenin kare kaidesinin batı cephesine yerleştirilen basık kemerli kapı, minareye giriş sağlamaktadır. Kare kaideden mukarnaslarla geçilen çokgen gövde şerefe altında dışa taşan bir bilezikle sonlandırılmış olup bunun üzerinde şemsiyeli şerefe ve konik külahla örtülü peteğe yer verilmiştir. Caminin doğusunda bulunan hücrelerin kapı ve pencereleri son cemaat mahalline açılırken harimin altlık pencerelerinden kuzeydeki iki pencere Habib Neccar türbesinin giriş bölümüne açılmaktadır.

(Görsel: Gülcan Acar)

 

Harimin kuzey cephesini, son cemaat mahallinin, batıda payeye doğuda, minare gövdesine yerleştirilen yastıklara, ortada ise beş sütuna istinat eden sivri kemerleri biçimlendirmektedir. Son cemaat mahallinin sütun başlıklarından dördü antik üslupta biri ise mukarnaslı olarak işlenmiştir. Son cemaat mahallinin paye yastıkları, balık sırtı bordürün sınırladığı iki sıra mukarnastan oluşmaktadır. Tek eğimli bir çatı ile örtülü son cemaat mahalli avlu zemininden yüksek tutulmuştur. Caminin son cemaat mahalline bakan cephesi; ana eksen üzerinde açılan eyvan türü bir taçkapı, bunun iki yanına yerleştirilen birer mihrabiyenin yanı sıra üçer altlık ve mahfile açılan birer üstlük pencere tarafından şekillendirilmiştir. Çeyrek küre kavsaralı nişlerden ibaret yalın görünümlü mihrabiyelerin üst seviyesine ikişer kandillik yerleştirilmiştir. Caminin harim girişi, sivri kemerli bir eyvan şeklinde ele alınmış olup kemer yüzeyine iki kademeli bir geometrik süsleme işlenmiştir. Asıl harim girişini oluşturan kapı kemeri ve söveleri iki renkli mermerlerin alternatif dizilişleri ile elde edilmiştir. Kitabeliğin üzerinde kalan kemer boşluğu ise günümüzde orijinal dokudan farklı bir malzeme ile doldurulmuştur. Harim kısmı; ortada dört duvar payesine binen sivri kemerlerin taşıdığı pandantif geçişli bir kubbe ve bunun iki yanında çapraz tonoz örtülü üç bölümden oluşur. Harim, güney ve kuzey yönlerinde birer kemerle genişletilmiştir. Cami genel olarak mihrap duvarına paralel tek sahnın mihrap önünde bir kubbe ile kesilmesinden oluşan mihrap önü kubbeli camilerdendir. Kıble duvarından hafif taşıntı yapan mihrap sivri kemerli kavsaraya sahip bir nişten ibaret olup, mihrap nişi içerisine bir pencere yerleştirilmiştir. Kademeli silmelerle üç yandan çevrilmiş olan mihrap bloğu, üstteki kandilliklerin arasında, içlerinde bitkisel motiflerin işlendiği yan yana sıralanmış damla veya vazoların meydana getirdiği bir kuşak yer almaktadır. Mihrabın hemen sağında yer alan mermer minber; kapısı, korkulukları mukarnas başlıklı bodur sütuncelere basan kemerlerin taşıdığı kubbeyle örtülü köşk kısmı ve köşk altı bölümü ile klasik bir minberin tüm unsurlarına sahiptir. Basık kemerli minber kapısı, söveleri dıştan kademeli silmelerle çerçeve içerisine alınmış ve mukarnas sıralarının oluşturduğu kornişle taçlandırılmıştır. Harimin kuzey iç cephesine, girişin hemen sağında yer alan pencere içerisine açılan kapıdan geçilen ve beden duvarı içerisine yerleştirilmiş helezonik merdivenlerle ulaşılan mahfil yerleştirilmiştir. Habib Neccar Cami’inde tezyini unsurları; taş tezyinat, ahşap, kalem işleri ve hat olarak sınıflandıra biliriz. Camide dikkat çeken taş tezyinatı mihrabın taç kısmını oluşturan damla veya vazo olarak nitelendirebileceğimiz kuşaktaki hayat ağacını andıran dolgu motiflerinde, benzer motifin farklı satıh üzerine işlenmiş şekli ile son cemaat mahallindeki kemer yastıklarında görmekteyiz. Mukarnas uygulamasını ise minberin köşk kısmı sütunce başlıklarında ve minber kapısının tacında, son cemaat mahallinin bir sütun başlığında, avlu giriş kapısı kornişi ile güney doğu köşe pahında tespit edebilmekteyiz. Taş malzeme üzerine geometrik süsleme ise harim girişini belirleyen dış kemerin yüzeyinde uygulanmıştır. Kapı sövelerinde siyah ve beyaz taşların yanı sıra kemerin kilit taşı ve bunun üzerinde bulunan kitabe çerçevesinde pembe renkli taş kullanılarak renk çeşitliliği artırılmıştır. Kitabe çerçevesi ile kilit taşı arasında bir ilinti de kurulmaya çalışılmıştır. Ahşap malzeme ile gerçekleştirilen tezyinatı, harimin ve minberin çift kanatlı kapılarında görmekteyiz. Harim kapısındaki kompozisyon, en alt kısımda üçerden altı adet dikdörtgen levhadan, bunun üzerinde ise köşelerde L şeklinde, bunların arasında ardışık sırayla yerleştirilmiş kare ve dikdörtgen levhalardan meydana getirilmiştir. En üste ise bir kareden gelişen geometrik geçmelerden oluşan pano yerleştirilmiştir. Minber kapılarında altı kollu yıldızdan gelişen ve sonsuzluk ilkesi ile ele alınmış geometrik kompozisyon ana levhayı meydana getirirken üstteki kare pano içerisine işlenmiş kompozisyon dört kareden gelişen kolların birbirini kesmesi ile oluşturulmuştur. Bu kompozisyonun temeli sonsuzluk ilkesine dayanmaktadır. Kitabeleri ve Tarihlendirilmesi: Külliyenin çeşitli yerlerinde olmak üzere toplam sekiz kitabe bulunmaktadır. Alakalı olduğu külliye elamanları ile işlenecek olan kitabelerden cami ile ilgili olanlar şunlardır.

1.Medrese cephesinde yer alan kitabe şöyledir (Res.19 1 ……. fi şehr-i Ramazanu’l-Muazzam …. Bi-darra 2 el-mileli’z-zahirüyyü’l-beka hüsn-i fakr bi-darra izzet ala yerdi’l-cinanü’l-a’la’lmu’alla 3 ale’s-seddi yed inni a’za’llahu bi-darra i’tikal netaleyn sübhan nazimeh 4 …. Et-te’vilihi battal fe-lillahi nazari’l-arzi sa’y me’a bi-……. Bu kitabede “el-melikü’z-zâhir” lakabı okunmaktadır. Bu, Antakya’yı 1268 yılında feth eden Memluklu Sultanı Baybars’ın lakabı olduğu bilinmektedir. 2.Avlu taç kapısı ile minare arasında yer alan kitabe şöyledir (Res. 20) 1 El- Hamdü lillahi ellezi binuri…….. 2 Ellezi….. …….el emr bil ma’ruf……izel mekr-i bi- tevfikullah…. 3 Efela beğalan es- semâvâti ve’l ardi………. 4 ……… lehu ve rahmeti har-i yecmâun ve kâne bi- tarih-i …. hicreti 5 Tis’a ve seb’ine ve semanı miyeh…… …… …… ……………..elkerim 6 ……mahruse ensure ala ehl………….. 7 …….. 8 ……… Kitabede H. 879 ( M. 1474 ) tarihi okunmaktadır ki bu tarih Memluklu hâkimiyetine işaret etmektedir. 1. Kitabe harim kapısı üzerinde bulunmakta ve şu şekildedir; 1 Şerefi inde mucindi hasinen li-tezal olub şekla 2 Buldu bu câmi vâlâyı kad^ım ahsen hâl 3 Dedi tecdidine tarih-i dü mısra müfti 4 Lafz-ü mânâ deva, ruy-i dilara-yı cemâl 5 Câmi-i sahib-i Yâsin Habibünneccar 6 Eskiden ekber-ü adel yapılub buldu kemâl Sene 1275 (M. 1858) Kitabeden yapının M. 1858 yılında yenilendiği yazılmaktadır. 2. Avlu taçkapısındaki kitabe şöyledir (Res.22) 1 Ol fatih-i minnetü’l – ebvâb itmam oldu imar 2 Himmet-i belde ahâlisi bu bâbda derkâr 3 Tarihini bab-ı Rauf açdı cenabı isneyn 4 Habbeza Sultanı Cami Habibünneccar Sene 1280 (M.1863) Avlu giriş kapısı üzerinde bulunan bu kitabe (M.1863) yılında ahalinin gayretiyle kapının imarının tamamlandığını beyan etmektedir. 3. Minare gövdesinde şerefe altında tarihsiz bir kitabede “Ma’şallah” İbaresi bulunmaktadır. Cumhuriyet döneminde de camide onarımlar gerçekleştirilmiştir. Bu onarımlar 1954’te kurşun kaplamasının değiştirilmesi, 1964–1965 yıllarında kısmi bir onarım şeklinde gerçekleştirilmiştir55. Eserin ilk inşa tarihini belirleyen bir kitabenin bulunmayışı sebebi ile eserin tarihlendirilmesinde kaynaklardaki bilgilerden istifade etmeye çalışacağız. Yapı üzerindeki en eski kitabe Baybarsın adını vermektedir. Antakya salnemesinde; Antakya’nın fethinden sonra, H.1256 , yılında Ebû Ubeyde bin Cerrah tarafından cami ve türbenin inşa edildiği belirtilmektedir. Kur’ân-ı Kerimin Yâsin Süresi 13 -29. ayetlerde anlatılan halkı imana davet eden elçiler hakkındaki kıssanın58; Antakya’da geçtiği ve imana dâvet olayının içerisinde bulunan kişinin Habib Neccar olduğu kabul edildiğinden dolayı Müslümanlar tarafından bu kişi için fetihten sonra burada bir caminin yapılması akla uygun gelmektedir59. Fakat Türbe konusuna şüpheyle yaklaşmamız gerekmektedir. Çünkü ilk dönemlerde türbe mimarisinin bulunmadığı bilinmektedir. Ancak Selçuklu egemenliği esnasında buraya bir türbenin inşa edilmiş olama ihtimali bulunsada elimizde kesin bir veri bulunmadığından bunu bir ihtimal olarak belirtmemizde fayda olacağı düşüncesindeyiz. Salnamede sözü edilen camiden de günümüze hiç bir unsur ulaşmamıştır. Eserin inşası ile alakalı bir diğer yorumda ise cami’nin 1222 -1223 yılları arasında Memluklu Sultanı Baybars tarafından inşa edildiği ve 16. yüzyılda eserin yenilendiği iddia edilmektedir. Bu görüş Antakya’nın 1268 yılında Baybars tarafından feth edildiği dikkate alındığında, tutarsız bir iddia olarak kalmaktadır. Eserin 16. yüzyılda onarım gördüğüne dair bir belgeye de rastlanmamıştır. Habib Neccar ismi kesin vurgulanmamakla beraber, Memluklu Sultanı Baybars’ın (al Melik az zahir) Antakya’da bir kilisenin yerine cami yaptırdığı belirtilmektedir. Habib Neccar Camisi’nde “el melikü’z-zahir” olarak Baybars’ın adının geçtiği bir kitabenin medresenin cephesinde bulunuyor olması, bu camiyi Baybars’ın yaptırdığı ihtimalini ortaya koysa da biz yukarıda Baybars’sın yaptırdığı belirtilen caminin bugünkü Habib Neccar Camisi olmadığını, bunun Ulu Cami olduğunu düşünmekteyiz. Habib Neccar Camisi’nde bulunan kitabenin yerinin orijinal olmayışı ve bu tür kitabelerin taşınabilirliği bizde kuşku uyandırmaktadır. Kitabenin buraya ait olması halinde de Baybars’ın Antakya’da, Ulu cami dışında ikinci bir yapı yaptırmış olması pek yadırganacak bir şey olmamalıdır. Baybars’ın; belirttiğimiz kuşkulara rağmen, Ulu Cami dışında kaynaklarda tekke olarak geçen ancak bugün cami olarak kullanılan Habib Neccar Camisini, 1268– 1271 yılları arasında yaptırmış olalabileceyi düşüncesindeyiz. Çünkü İbn Battuta (1304– 1369) seyahatnamesinde Habib Neccar Külliyesi’ndeki yapıları; türbe, imaret ve tekke şeklinde sıralamaktadır ve camiden bahsedilmemektedir. Habib Neccar yapı topluluğu hakkında bilgi veren bir diğer kaynak ise Evliya Çelebi Seyahatnamesi olup burada da yapıdan tekke olarak bahsetmektedir. Külliyede bugünkü camiden başka bir tekkenin var olup olmadığı sorusuna bir cevap bumaya çalışacağız. Antakya’da bulunan ve plan itibarıyla Habib Neccar Camisi’nin birer tekrarı olan Şeyh Ali ve Yeni camilerinin de tekke kökenli oluşu dikkate alındığında kesin olmamakla birlikte bu yapının, tüm onarımlara rağmen orijinal planını muhafaza ettiğini ve cami ile tekkenin ayrı yapılar olmadığı söyleyebiliriz. Yapının plan olarak 1268 yılından öncede bilinen ve uygulanan bir plan olması ayrıca bu tezimizi desteklemektedir. Memluklu Sultanı Baybars’ın 1268–1271 yıllarında yapıyı; Şehrin İslamlaşmasında sağlayacağı önemli katkılar sebebiyle tekke olarak inşa ettirmiş olmalıdır. İlk dönemlerde tekke işleviyle öne çıkan yapı daha sonraları cami olarak öne çıkmış olacak ki kayıtlarda cami ismi kullanılmıştır. Külliyenin birçok kez onarım gördüğü, üzerindeki kitabelerden ve arşiv vesikalarından anlaşılmaktadır. Doğrudan Habib Neccar Tekkesi’nden cami olarak bahseden belge 1721 tarihli ferman olup bu, Ulu Cami, Cafer Ağa Cami ve Habib Neccar camilerinin gelirlerinin yetersizliği ve bu camilerin onarımlarının gerçekleştirilmesine ilişkin emirleri içermektedir. Bu ferman, eserin 1721 yılını müteakip bir onarım geçirdiğine işaret etmektedir. H.1245 (M.1829) tarihli belge hem minarenin hem de kubbenin tamir edildiğini, özellikle kubbe ve külahın kurşun kaplamalarının değiştirildiğini bildirmektedir66. Bir diğer belge H. 1262 (M.1845) tarihinde düzenlenmiş olup Habib Neccar Cami’nin yenileneceğine dair düzenlenmiş bir taahhütnamedir. Habib Neccar Camisi’nin onarıldığını gösteren bir diğer bilgi ise Antakya şer’riye sicilinde bulunmakta buna göre H.1265- (M.1848) yılında türbe ve cami onarılmıştır . Bu belge bir önceki taahüdün yerine getirildiğini göstermektedir. Yapının ilk banisinin Ubeyde bin Cerrah olduğu kayıtlı ise de onun yaptırdığı eserden günümüze bir şeyin kaldığını söyleye bilmemiz çok zordur. İkinci inşa dönemini, Memluklu Sultanı “el Melikü’z-Zahir” lakablı Baybars’ın başlatmış olabileceğini söyleyebiliriz. Son tamirlerin halkın yardımlarıyla yapıldığı avlu kapısındaki kitabeden anlaşılmaktadır Eserin Özellikleri: Caminin planı, mihrap duvarına paralel tek sahının, mihrap önünde bir kubbe ile kesilmesiyle elde edilmiştir. Bu plan türünü Antakya ve çevresinde; Şeyh Ali, Yeni ve Şenköy Ahmet Kusayri camilerinde görmekteyiz. İlk iki cami, plan açısından Habib Neccar Camisi ile tam bir benzerlik gösterirken Ahmet Kusayri Camisi’nde harim iki sahından oluşmakta kubbe, sahınların yalnızca mihrap önündekini keserken burada diğerlerinde görülen kubbenin harimdeki hakimiyetinden söz edemeyiz.

Habib Neccar Caminin harim kısmında bulunan mahfilin, duvar içerisine yerleştirilmiş merdivenleri ile Şeyh Ali ve Yeni Cami’de de karşılaşmaktayız. Habib Neccar Camisı; düzensiz avlusu ile Antakya’da bulunan Ulu, Şeyh Ali, Yeni ve Kantara camileri gibi birçok camiyle benzerlik göstermektedir. Habib Neccar Cami külliyesinin bir parçası olan şadırvan, avlunun güney batı köşesinde avlu kotunun altında, iki grup halindeki medrese hücrelerinin arasında bulunmaktadır. Şadırvan; onikigen planlı bir su haznesinin oniki kısa sütunun taşıdığı sac kaplamalı yayvan piramidal külahla kapatılmasıyla oluşturulmuştur. Su haznesinin köşeleri, dışa doğru taşırılmış kısa dört köşe ayaklarla vurgulanmış olup bunlar, çeşme aynalarında da devam eden silmelerle hareketlendirilmiştir. Plastırların başlıkları ve kısa sütunların altlıklarından başlayan kırık yatay hatlar, su haznesini de sınırlayarak devam etmektedir. Üç kademeden oluşan cephenin orta kısmını, üstten ve alttan bileziklerle sınırlandırılan kısa sütunlar ile kademeli silmelerin meydana getirdiği başlıklar oluşturmaktadır. Bodur sütunlar, yüzeylerinde bitkisel süslemeler işlenmiş kemerciklerle birbirine bağlanmış olup, bunlar aynı zamanda cephenin üçüncü bölümüne geçişi temin etmişlerdir. Söz konusu bodur sütunların üzerine yerleştirilen köşeli ayakların yüzeyi paralel silmelerle donatılmış ve bunlar üçüncü kısmın tüm yüzeyinde devam ettirilmiştir. Şadırvandaki tezyini unsurları, silmeler ve kemerciklerin kilit taşına işlenen barok karakterli bitkisel süslemeler oluşturmaktadır. Her kemerin yüzeyine aynı üslupta ancak farklı biçimlerde ele alınmış bitkisel süslemelerle zengin bir görünüm verilmeye çalışılmıştır. Cephedeki silmelerin bıraktığı kırık hatlı izlenim, şadırvan saçağında yer alan dış kontüre paralel olarak içe doğru daralan onikigenlerle elde edilen tavan süslemesi ile devam ettirilmiştir. Değişik kompozisyonlarda ele alınan bitkisel süslemelerin zeminini oluşturan kemer yüzeylerinden ayrı olarak kıbleye bakan kemerde dört satır halinde inşa kitabesine yer verilmiş olup şöyledir: 1 Himmeti sahibi-i Yasin’nin olunmaz inkâr 2 Eder elbet şefâat bize bâ hakk-ı civar 3 Akdı havz-ı dili Sıdkiye bu mısra de tarih 4 Oldu pakize bina havz-ı Habibünneccar Sene 1270 (M. 1858) Kitabeden şadırvanın M. 1858 yılında inşa edildiğini ve kitabenin mısralarının Sıdkı isminde bir şahsa ait olduğunu öğrenmekteyiz. Bu kitabe bölgede şadırvanın karşılığı olarak havuz ibaresinin kullanıldığına da işaret etmesi açısından ayrıca önem arz etmektedir. Şadırvan onikigen planı ve cephe düzeni ile bölgede tek örnek olması ile ayrıcalık kazanır. Barok dönemin, dikey hatların yatay hatlarla dengelenen cephe düzeni bu şadırvanda uygulanmıştır. Medrese; Habib Neccar Camisi’nin avlusunun kuzeyinde yedi, batısında dört, doğusunda imam odasının altında yer alan bir hücreden oluşan medrese toplam on iki hücreye sahiptir. Caminin avlusunu sınırlandıran hücreler kırma çatı ile örtülü olup tamamen kesme taş işçilik gösteren cephelerden avlunun batısı ile kuzeyinde yer alan hücreler avluya birer kapı ve pencere ile açılmaktadır. Batı kanatta yer alan hücrelerden üçü birer kapı ve pencere ile kuzey baştaki hücre ise bir kapı ve iki pencere ile açılmaktadır. Doğu kanatta yer alan tek hücrenin sokağa açılan iki penceresinin bulunması ve diğerlerinden daha geniş bir alana oturtulması bu kısmın öğrenci hücresinden ziyade müderris odası olduğuna işaret etmektedir. Medresenin ikinci katlarından doğuda bulunanın merdiven basamaklarının hücrenin penceresini kapatması buranın muhdes olduğuna işaret etmektedir. Diğer katın pencerelerinin de aynı üslupta ele alınmış olması, bu kısmın sonradan ilave edildiğini göstermektedir. Medrese sade ve mütevazı bir görünüme sahiptir. Külliyedeki sekiz kitabeden, medrese ile alakalı olanlardan bir tanesi batı kanatta yer alan hücrelerden kuzey uçtaki hücre kapısının solunda cepheye, diğeri ise avlunun doğu girişinin solunda sıralanan pencerelerden ikinci ve üçüncü pencere arasında sokağa bakan cepheye yerleştirilmiş olan kitabe şu şekildedir: 1 Hayr-i câri eyledi bunda Halil Ağa binâ 2 Gel oku dersi hulûs ile, ona eyle dua 3 Oldu tamiri tamam Edhem dedi tarih-i tâm 4 Kıldı Mürselzâde ahsen hücre inşa kâmilen Sene 1280 (M.1863) Bu kitabeye göre Halil Ağa’nın hayratı olan medrese hücrelerinin M.1863 yılında Mürselzade tarafından yeniden onarılmıştır. 2. Külliyenin doğu dış cephesine yerleştirilen kitabe ise şöyledir (Res.30): 1 Bismillahirrahmanirrahim an Ebi Zerrin 2 ve Ebi Hureyre radiyallahu 3 “Men seleke tarîkan yeltemis fîhi ilmen sehha’llahu lehu tarîkan ile’l cenneti” Enşe hazihi’l medresete 4 Lil- fukuha il- musta’limine fi’l- ulumi’ş-şerifi ala mezhebi li- imâmi’l- a’zam 5 Ebi Hanife radyallahu. Tekabbea’llahu minhu. Kitabenin tercümesi şöyledir; “Ebu Zerr ve Ebu Hureyra’dan bildirildiğine göre, bir kimse ilim yoluna yönelirse, Allah ona cennetin yolunu açar. Bu medrese, imam-ı azam Ebu Hanife meshebi üzere ilim yapacak fakihler için inşa edilmiştir. Allah kabul etsin”. Kitabenin bulunduğu yerin, medreselerle doğrudan bağlantılı olmaması bunun ya onarımlar esnasında buraya yerleştirildiği, ya da başka bir yapıdan getirildiği yorumunu yapmamıza sebep olabilirse de kitabenin davet içerikli metni dikkate alındığı takdirde yer seçiminin gayet bilinçli bir davranışın neticesi olduğunu kabul etmemiz gerekmektedir. Medresenin bilinen ilk onarımının 1863 yılında gerçekleştirilmiş olduğunu kitabesinden öğrenmekteyiz. Günümüzde Vakıflar Genel Müdürlüğü mülkiyetindeki yapı, yatılı Kur’an kursu binası olarak kullanılmaktadır. Eserin banisinin Halil Ağa olduğu ve 1863 tarihli onarımında Mürselzade tarafından yaptırıldığı kitabeden anlaşılmaktadır. Son onarımı; 1988 yılında Vakıflar Genel Müdürlüğü’nce yapılmıştır.  Türbe; külliye içerisinde caminin doğu yanında yer almaktadır. Caminin doğu yanında, son cemaat mahalline bir kapı ile açılan çapraz tonoz örtülü yamuk planlı, zemin katı doğu ve güney yönlere ikişer pencere ile açılmaktadır. Asıl türbe, caminin doğu duvarı yanından merdivenlerle inilen iki kattan oluşmaktadır. Tonoz örtülü bu mekanlarda ikişer sanduka bulunmaktadır. Sandukalar türbelerin orta kısmında bulunmayıp duvar yanlarına çekilmişlerdir. Türbelerin zeminden bu kadar aşağı bir kotta bulunmalarına depremler neticesinde zeminin sürekli yükselmesi sebep olmuş olabilir. Türbelerin üç katında da tezyini bir unsur tespit edilememiştir. Habib Neccar’ın Hıristiyanlar tarafından da kutsal sayılması buranın tarihinin 1. yüzyıla kadar inmesine sebep teşkil eder. Ancak Ebu Ubeyde bin Cerrah’ın H.12 M.638 yılında cami ile birlikte bu türbeyi yaptırdığı belirtilmekte69 ise de o tarihlerde İslam mimarisinde bir türbe geleneği oluşmamıştır. Türbenin Hıristiyanlar tarafından kutsal sayılması ve ziyaret edilmesi bunun ilk yapım yılının bu tarihten daha eski olması gerektiğine işaret etmektedir. Habib Neccar’ın yaşadığı dönem dikkate alındığında M. I. Yüzyılın ikinci çeyreğinde Hiristiyan Azizlerin Antakya’ya geldiği yıllarda şehit edilmiş olması 70 ve bu şehidin anısına Roma İmparatorluğu’nun Hıristiyanlığı resmi din kabul etmesinden sonra 4. yüzyılın sonlarında bir anıt mezarın inşa ettirilmiş olması mümkündür. Bugünkü türbe içerisinde bulunan lahitlerin konumu farklı olup biri güney kuzey ekseninde diğeri ise doğu batı ekseninde yerleştirilmiştir. Türbe günümüze onarımlarla ulaşabilmiştir. Türbeye mahsus onarımı gösteren en eski tarihli belge 1857 yılına aittir71 Türbe, 1987 yılında Vakıflar Genel Müdürlüğünce bir onarıma daha tabi tutulmuştur. Külliyenin doğu girişinin hemen güneyinde yer almakta olan türbe, düzgün olmayan dikdörtgen bir alan üzerine oturtulmuştur. Doğuya bakan bir penceresi, batıda avluya açılan bir kapısı bulunan iç mekan aynalı bir tonoz ile örtülmüştür. Türbe içerisinde yan yana iki sanduka yerleştirilmiş olup bunlardan birinin Yahya’ya diğerinin ise Paulos’a ait olduğu kaydedilmiştir. Bu türbenin de ilk inşası hakkında kesin bir bilgiye ulaşılamamıştır. Hıristiyan dünyasında hangi Paulos’un burada yattığı tespit edilememişse de M.S. 260 yılında Antakya Piskoposluğuna atanan Paulos’la alakalı olabilir. Ancak sandukaların konumu dikkate alındığında bunların İslam inançları esas alınarak yerleştirilmiş olduğu görülecektir. Bu durum da türbenin Müslümanlar tarafından inşa edildiğine işaret etmektedir. Türbede düzgün olmayan dikdörtgen planın oluşumunda, arazinin etkin olduğu görülmektedir. Dikdörtgen planlı alanın aynalı tonoz ile örtülü olması yapıda dikkat çeken bir uygulamadır.

6 Şubat 2023 günü yaşanan depremde cami büyük hasar görmüş ve Kültür Turizm Bakanlığı restorasyon çalışmalarına 2024 Şubat ayında başlamıştır.

6 Şubat 2023 depreminden sonra Habib-i Neccar Camisi
Görsel: https://arkeofili.com/antakyadaki-depremde-habib-i-neccar-camisi-yikildi/
(ŞANCI, Fuat, Hatay İlinde Türk Mimarisi, DT, Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2006, Ankara sf: 13-40. ve BN)

05 Nisan 2024

İlgili Terimler :

İlgili Kategoriler

Instagram'da Bizi Takip Edebilirsiniz...

Bizimle ilgili tüm haber ve gelişmelerden haberdar olmak için Instagram’da takip edebilirsiniz.
@antakyatarihi.com.tr

İLETİŞİM: 0538 955 2706

MAİL bilgi@antakyatarihi.com.tr

ADRES: Antakya - Hatay